1. 1884 Bağdat'ta doğan 4 Haziran 1933 tarihinde Kadıköy'de ölen şair Ahmet Haşim'in en bilenen özelliği Sembolizm akımında Türk edebiyatına başarılı eserler kazandırmasıdır. Dış çevrenin insanın duyguları üzerindeki etkilerini sembollerle anlatan edebiyat akımı olan sembolizmin ilk uygulamasını Türk Edebiyatı'nda Cenap Şahabettin yapmıştır.
MERDİVEN
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
2. Ahmet Haşim Bir Günün Sonunda Arzu şiirini yazdıktan sonra kendisini yöneltilen eleştirilerin çokluğundan dolayı şiirdeki mananın kapalı olması düşüncesi hakkında bir yazı yayınlamıştır.
Bir Günün Sonunda Arzu
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
3. Duygulandığı anı anlatan, konularının genellikle aşk ve tabiat olduğu, ferdi konuların işlendiği kendi döneminden önceki bütün nazım biçimlerini kullanan Fecri Ati Topluluğu'nun en güçlü üyelerindendir.
Nehir Üzerinde
Akşam… Sarı bir hasta semâ… Bir gam-ı mechûl…
Sisler gibi tutmuş yine sahilleri eylûl,
Bir hüzn-i müzehheb gibi durgun yine Dicle,
Sessizliği olmuş yine rü’yâlara hacle.
Faslın yeni lerzişleri her sâyede mahsûs,
Gûyâ ki uyur kalb-i tabiatta bir “efsus!”
Her şey o kadar gamlı, soluk, mübhem ü bî-fer,
Gûyâ ki ölür hüzn-i sevâhilde perîler…
4. Aruz ölçüsüyle yazan Ahmet Haşim, Arapça ve Farsça sözcüklere de bolca yer verdiği şiirlerinde ahenk kavramına büyük önem verir.
O Eski Hücreye Benzer Ki
Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.
Gubar-ı ye's ü fena sinmiş orda elvana
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.
Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a'ma
Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.
Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal...
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri...